EMBRİYONUN HUKUKİ NİTELİĞİ HAKKINDAKİLER

07 Kas 2025

EMBRİYONUN HUKUKİ NİTELİĞİ HAKKINDAKİLER


EMBRİYONUN HUKUKİ NİTELİĞİ

Tıp bilimindeki ilerlemelerle birlikte üremeye yardımcı teknikler geliştirilmiştir. Embriyo, döllenme sonucu oluşan canlı bir yapı olarak tanımlanabilir. Üremeye yardımcı teknikler arasında ön plana çıkan tüp bebek yönteminde embriyo, kadının rahmi dışında bir ortamda oluşmakta ve belirli bir gelişim aşamasına kadar varlığını sürdürebilmektedir. Bu durum, embriyonun hukuki niteliği ve korunması konusunu tartışmalı hale getirmektedir. 


Türk hukukunda ve karşılaştırmalı hukukta embriyonun, hukuken kişi statüsünde mi eşya statüsünde mi olduğu yönünde tartışmalar bulunmaktadır.  

Türk Medeni Kanunu’nun “Kişiliğin başlangıcı ve sonu“ başlıklı 28. Maddesi’nde kişiliğin sağ ve tam doğumla başlayacağı ve hak ehliyetinin sağ doğma koşuluyla ana rahmine düşme anında kazanılacağından söz edilmiştir. Kanun koyucu, sağ doğma koşulu ile hak ehliyetinin kazanılmasını ana rahmine düşme anına kadar geri götürmekte, böylece çocuğun sağ doğması koşuluyla embriyonun hak ehliyetine sahip olduğunu kabul etmektedir. Hükme göre sağ doğumun gerçekleşmediği durumlarda embriyo hak ehliyetine sahip değildir. Yine Türk Medeni Kanunu Madde 582’de ceninin, sağ doğması koşuluyla mirasçı olabileceği, Madde 583’te mirasın açıldığı anda henüz var olmayan bir kimseye artmirasçı veya art vasiyet alacaklısı olarak, tereke veya tereke malı bırakılabileceği ifade edilmektedir. Bu hükümlerden yola çıkıldığında, embriyonun hak süjesi olabilmesi sağ doğuma bağlıdır. Embriyo, sağ doğma koşuluyla, anne rahmine düşme anından itibaren hak ehliyetine sahiptir.  

Öte yandan Üremeye Yardımcı Tedavi Merkezleri Yönetmeliği (ÜYTMY), üreme hücrelerinin ve embriyoların saklanması, kullanılması ve imhası gibi konuları düzenlemektedir. Yönetmeliğe göre: 

Üreme hücreleri yalnızca tıbbi zorunluluk hallerinde saklanabilir, 

Fazla embriyolar ancak her iki eşin rızasıyla dondurulabilir, 

Embriyolar en fazla beş yıl saklanabilir, 

Saklama süresi dolduğunda veya taraflardan biri öldüğünde embriyolar imha edilir. 

Anılı hükümlerden anlaşılacağı üzere Türk hukukunda embriyo, “eşya” gibi serbest tasarrufa konu edilmemekte olup sağ doğum koşuluyla anne rahmine düşme anından itibaren hak ehliyetine sahiptir. Türk hukukunda embriyonun eşya statüsünde kabul edilemeyeceği açıktır. Ancak embriyonun hak ehliyetine sahip olabilmesinin sağ doğum koşuluna bağlanması,  embriyonun tam olarak “kişi“ statüsünde de sayılmadığını göstermektedir. Bu noktada mevzuat hükümlerinden yola çıkarak Türk hukukunda embriyonun tam olarak eşya veya kişi statüsüne sahip olmadığı, kendine özgü statüsü bulunduğu söylenebilir. 

Bir diğer tartışmalı husus da tüp bebek yöntemiyle anne rahmi dışında oluşan embriyonun, rahme nakledilinceye kadar hak ehliyetine sahip olup olmadığıdır. Türk Medeni Kanunu’nun 28. Maddesinde çocuğun hak ehliyetini, sağ doğmak şartıyla, ana rahmine düştüğü andan itibaren kazanacağı belirtilmiştir. Ancak tüpte oluşturulan embriyoda “ana rahmine düşme” anının hangi aşamayı ifade ettiği tartışmalıdır. 

Bu noktada bir görüş, kanun metniyle bağlı kalarak rahim dışında tüpte oluşan embriyonun ana rahmine nakledilene kadar hak ehliyetine sahip olmadığını savunmaktadır. Bu görüş; embriyonun ancak annenin rahmine nakledildiği anda anne rahmine düşmüş sayılacağını, dolayısıyla bu ana kadar eşya niteliğinde olduğunu savunur. Bu görüşe göre tüpteki embriyo; cismaniliği, sınırlarının belirli oluşu ve üzerinde hâkimiyet kurulabilmesi bakımından eşya tanımına uymaktadır.  

Bir diğer görüş ise kanun koyucunun amacının gözetilerek anne rahmi dışındaki embriyonun da hak ehliyetine sahip olması gerektiğini savunmaktadır. Bu görüşe göre, hak ehliyetinin sağ doğum koşuluyla ana rahmine düşme anına kadar geri götürülmesinde kanun koyucunun amacı embriyoyu korumaktır. Türk Medeni Kanunu‘nun yürürlüğe girdiği sırada üremeye yardımcı tekniklerin günümüzdeki kadar gelişmiş ve yaygın olmaması nedeniyle kanun koyucunun embriyonun ana rahmi dışında oluşabileceğini öngörmesi ve dolayısıyla tüpteki embriyo hakkında düzenleme yapabilmesi mümkün değildir. Bu nedenle, kanun koyucunun amacı gözetilerek tüp bebek yöntemiyle ana rahmi dışında oluşan embriyonun ana rahmine taşınana kadarki süreçte de hak ehliyetine sahip olduğu kabul edilmelidir. Bu görüş, embriyonun insan olma potansiyelini taşıması sebebiyle hiçbir aşamada eşya sayılamayacağını, “kişilik kazanma adayı” bir varlık olarak değerlendirilmesi gerektiğini savunur. Bu yaklaşıma göre, embriyo üzerinde ne hastanenin ne de anne babanın mülkiyet hakkı vardır; ancak anne ve babanın kişilik hakları çerçevesinde embriyonun geleceği hakkında ortak karar verme yetkisi bulunur.  

1997 tarihli İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi, embriyonun bilimsel araştırmalarda kullanılmasına yalnızca belirli koruma önlemleriyle izin vermiş; insan vücudu ve parçalarının ticari kazanç konusu yapılamayacağını açıkça düzenlemiştir (m.21-22). Bu düzenlemeler, embriyoya saygı ilkesini ön plana çıkararak insan onurunun korunmasını hedeflemektedir.  

Türk hukukunda da bu ilkelerle uyumlu şekilde, embriyo üzerinde mülkiyet kurulması veya ticari amaçla işlem yapılması mümkün değildir. Embriyo üzerinde yapılabilecek tek tasarruf, kanuna ve eşlerin ortak rızasına uygun şekilde nakil veya dondurma işlemidir. 

Tüm bu tartışmalar, embriyonun hem biyolojik hem hukuki olarak ara statüde bulunduğunu göstermektedir. Embriyo; sağ doğum gerçekleşene kadar hak süjesi olmamakla birlikte, canlı bir varlık olduğundan hak objesi olarak da nitelendirilemeyeceğinden tam olarak kişi veya eşya statüsüne sahip değildir. Sonuç olarak, embriyonun kendine özgü bir hukuki statüsü bulunmaktadır. Embriyonun kendine özgü statüsü, embriyoya etik ve biyolojik değerine uygun bir koruma sağlamanın yanında kadının bedensel özerkliğini, bilimsel araştırma özgürlüğünü ve insan onuru ilkesini dengeleyici bir statüdür.  

Hukuki desteğimize mi ihtiyacınız var ?